17 Mayıs 2019 Cuma

Taksim Topçu Kışlası

Taksim Topçu Kışlası

Tarihe baktığımız zaman yüzlerce devlet, millet, ırk ve toplumun geldiğini görebiliriz. Bunlardan bir kısmı yok olmuş, bir kısmı da yok olmakla karşı karşıyadır. Bunun için her toplum varlığını ilelebet sürdürmek ister. O zaman toplumların yok olmaması ve ilelebet devam edebilmeleri için ne yapmaları gerekmektedir? Herhalde bu soruya verilecek en önemli cevaplardan birisi tarihi değerlerimize sahip çıkmamız gerekir olabilir. Bunun için toplumları ayakta tutan önemli hususlardan birisi olan tarihi değerlerimize sahip çıkmamız gerekir. Tarihi değerlerini bugüne taşıyıp onu gelecek kuşaklara aktaran toplumlar ayakta kalabileceklerdir. Tarihi miraslarını koruyamayan, hatta onları bilinçli bir şekilde yok eden milletler ise gelecekte zor durumda kalacaklardır.

16 Mayıs 2019 Perşembe

Osmanlı Venedik Ticaret Savaşı

BOA, C.HR, 2827.
II. Viyana Kuşatması sonrası Osmanlı Devleti ile Kutsal İttifak arasında devam eden savaş döneminde en büyük zararı Venedikli tüccarlar görmüştür. Savaş zamanında Venedikli gemilerin Osmanlı limanlarına girmesi yasaklanmıştır. Bunun üzerine Venedikli tüccarlara Osmanlı ile dost devletlerin bayrakları ile ticaret yapmaya başlamışlardır. Venedikli tüccarlar başka devletlerin bayrakları ile Osmanlı sularında ticaret yapmaya başlayınca, İstanbul kaimmakamından bu şekilde Osmanlı sularına giren gemilerin malları ile müsadere edilmesi istenmiştir.  Osmanlı-Venedik ticareti gerilerken bunun yerini İngiliz ve Hollanda tüccarları almıştır. Fransa'da bundan yararlanmıştır.

Bu tarihe kadar doğu ve batı arasındaki en büyük ticaret hacmine sahip devletlerden birisi Venedik ve İtalyan şehir devletleri olmuştu. Venedik gerek Selçuklu ve Bizans döneminde gerekse Osmanlı döneminde bu ayrıcalığını korumuşsa da II. Viyana kuşatması sırasında kaybettiği itibarını bir daha elde edememiştir. Bunun yerini İngiltere, Hollanda ve Fransa gibi sömürgeci ve emperyalist devletler alacaktır. Zamanla Osmanlı coğrafyası ve Ortadoğu Rusya, İngiltere, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere bir çok devletin hakimiyet savaşlarına sahne olacaktır.

11 Mayıs 2019 Cumartesi

Osmanlı Kütüphanelerinde Ödünç Verme Uygulaması ve Bazı Sorunlar


Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi(BOA), Atik Şikayet, 28/15. 
Osmanlı Devleti döneminde Anadolu ve İstanbul’da birçok yeni kütüphane ihdas edilmiştir. Avrupa’da XIX. yüzyılda başlayan kütüphanelerden ödünç verme uygulaması Osmanlı ve Selçuklu döneminden beri uygulanmaktaydı.  Fakat zaman zaman bu kitaplar geri gelmeyince tedbirler de alınmıştır. Bunlardan birincisi:

Sadrazam Köprülüzade Ahmet Paşa kütüphanesinden aldığı kitapları iade etmeden ölen Güzelhisari Ahmet adlı kadının İstanbul'daki evi ve eşyalarının büyük bir titizlikle araştırılarak kitapların bulunup teslim olunmasına dair İstanbul askeri kassamına evâhir-i 1109 tarihli hüküm yazılmıştır. Başka bir belgede de bir daha kitap çıkarılmamaıs için hüküm yazılmıştır(Atik şikayet, 28/214). 

Türk Toplumunda Ev Hayatı ve Komşuluk İlişkileri


Cumhurbaşkanlığı Arşivi(BOA), Atik Şikayet, 28/352
Türk toplumu komşu ve komşuluk ilişkilerin büyük önem vermiştir. Türk evlerinin önemli bir özelliği ekonomik ve estetik olmasıdır. Aynı zamanda komşuya saygı ve toplu yaşamanın bir gereği olan düzen ve intizamı evlerde ve eski sokaklarda görmek mümkündür. Evler birbirine bitişik bir sıra halinde son derece yakın hatta dar bir alan üzerinde birbirinin yanında inşa edilmesine rağmen bir estetik ve nizam vardır. Sokağın çizgisinden aşmaması evlere ayrı bir estetik kazandırmaktadır[1]. Genelde iki katlı olan evlerin alt katları samanlık, ahır, kiler, anbar şeklinde tasarlanmıştır. Üst katlar ise daha çok ev halkının yaşadığı yerlerdir.  Ev mimarisi bölgeye ve yapısal özelliklerine göre değişmekle birlikte hemen hemen her evde muhakkak haremlik selamlık diye adlandırabileceğiz bölümler bulunmaktadır. Bu durum ailenin sosyo-ekonomik yapısına göre değişmektedir. Odalar ise sofanın etrafında şekillenir. Sofanın sokağa veya bahçeye açılan kısmında bulunan cumbalar Osmanlı ev mimarisine farklı bir estetik ve mekân zenginliği kazandırmaktadır.

Losses of American Army in Philippines during 1898 to 1902 / Filipin İşgali Sırasında Amerikan Ordusunun Kaybı



Some Interesting figures on the Subject Compiled
In Adjutant Generel’s Office
Over four Thousand Deaths Have Been Reported-The Number of Suicides is Astonishingly Urge
Washington, July 24. Maj. James Parker of the adjutant general's office bas compiled some interesting statistics regarding the insurrection in the Philippines.
There were 2561 engagements with the enemy, more or less serious, between Feb. 4, 1889, the date of the battle of Manila, and April 30, 1902, fixed as the virtual downfall of the insurrection. The largest proportion of these fights were attacks from ambush on the American troops, or skirmishes in which only small detachments took place.

"In almost no case in these engagements," says Maj. Parker, "did American troops surrender or have to retreat or have to leave their dead and wounded in the possession of the enemy, notwithstanding that in many cases the percentage of loss was high.

Proclamation of the Philippine Commission in 1899 / Amerika Birleşik Devletlerinin Filipinlerde İşgal Bildirisi 1899

“Proclamation”, The Haskell Free Press, Vol. 14, No. 15, April 15, 1899.
Proclamation
Manila, April 5. The following is the text of the proclamation of the Philippine commission:
1. The supremacy of the United States must and will be enforced throughout every part of the archipelago, and those who resist it can accomplish no end other their own ruin.
2. To the Philippine people will be granted the most ample liberty and self-government reconcilable with the maintenance of a wise, Just, stable, effective and economical administration of public affairs and compatible with the sovereign and International rights and the obligations of the United States.
3. The civil rights of the Philippine people will be guaranteed and protected to the fullest extent religious freedom will be assured, and all persons shall be equal and have equal standing in the eyes of the law.
4. Honor, Justice and friendship forbid the use of the Philippine people or the islands they inhabit as an object or means of exploitation. The purpose of the American government is the welfare and the advancement of the Philippine people.

9 Mayıs 2019 Perşembe

Rahip Brunson Krizi Ne İlk Ne son



Başta Amerikalı misyonerler olmak üzere Katolik ve Protestan misyonerler Osmanlı coğrafyasında yaşayan Ermeniler ve diğer Hristiyan gruplar ile yakından ilgilenme ihtiyacı duymuşlardır. Mesela İstanbul Ermeni patrikhanesi 12 Nisan 1897 tarihinde Bitlis Ermeni murahhasahanesine teslim edilmek ve Bitlis’te yaşayan fakir Hristiyanlara dağıtılmak üzere Amerikalı misyonerlere çeşitli elbiseler göndermişlerdir[1]. Bu elbiselerin bir kısmı Amerikan misyonerleri tarafından özellikle Bitlis Taş ve Hersan Mahallesi ile Gölyanı ve Ahlat kazası yetimlerinden olup İzmir Alman yetimhanesinde yaşayan Protestan Ermenilere dağıtılmak üzere İzmir’e gönderilmiştir[2]. Mesela bu ilginin bir tezahürü olarak İngiltere’nin Bitlis viskonsolu 1903 yılı içerisinde Bitlis’te bulunan Ermeni manastırına defaatle gelerek buradaki çocuklara verilmek üzere 15 lira yardımda bulunmuştur[3]. Benzer şekilde 19 Eylül 1904 tarihinde Muş’a giden Amerikan konsolosu buradan Diyarbakır’a geçmiş buradan da Bitlis Amerikan mektebi muallimi Kolber ile tekrar Bitlis’e dönmüştür[4].

Osmanlı yönetimi Amerikalı misyonerlerden rahatsızlığını çoğu zaman dile getirmiştir. Bunlardan bir kısmı da sınır dışı edilmişlerdir. Bitlis’te misyoner olarak görev yapan Knapp ailesi fertlerinden[5] George Perkins Knapp tehcir edilmeden önce Ağustos 1915 tarihinde sorgu sırasında öldüğü iddiası ile Amerika ile Osmanlı yönetimi arasında sorun olmuştur. Knapp Diyarbakır’a götürülürken bölgede yaygın olana salgın hastalık sonuzu ölmüştür. Fakat Amerikan yönetimi Osmanlı yönetimine 15 Eylül 1915 tarihinde sözlü nota vererek Osmanlı yönetimini bu ölümden sorumlu tutmuştur. Daha sonraki yazışmalardan da anlıyoruz ki Amerikalılarca Knapp’ın ölümü salgın hastalık sonucu değil, jandarmaların işkencesi veya zor şartlar altında seyahet ettirmeleri sonucu geçekleşmiştir. Çünkü Osmanlı yönetiminin gerekli adımları atmadığı iddiasındadır. Bunun için de bu kişilerin sorgulanması ve cezalandırılması için defaatle girişimlerde bulunmuştur. Osmanlı hükümetinin bu işin üzerine gitmediği gerekçesiyle 7 Nisan 1920 tarihinde tekrar sözlü bir nota vermiştir[6].  


Son Jubileyi Kim Yapacak?


Merzifonlu Kara Mustafa Paşa muhteşem bir ordu ile 1683 baharında Viyana'yı kuşatır. Fakat Osmanlı ordusu büyük bir başarı göstermesine rağmen kuşatma zafer ile sonuçlanmaz. Merzifonlu ne yptıysa orduyu toparlayamaz. Budin Beylerbeyi İbrahim Paşa'nın isteksiz savaşması, Kırım hanının Leh kuvvetlerinin Osmanlı ordusunun arkasına geçmesine müsaade etmesi kuşatmanın başarısızlıkla sonuçlanmasının başlıca amilleri arasındadır. Avusturyalılar Osmanlı Türklerinin Viyana önlerine kadar gelmelerini unutmamış olmalılar ki Viyana Kuşatmasının 300 yılı anısına 12 Eylül 1983 tarihinde Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın Viyana kuşatması sırasında otağını kurduğu Kahlenberg tebesinin girişinde bulunan duvara “Türklerin Son Jübilesi” plaketini iliştirmişledir. Hemen plaketin karşısında da Ukraynalı Kazaklar anısına dikilen anıt durmaktadırBu anıtı da Kırım Kazaklarının Viyana kuşatması sırasında Jan Sobieski komutasındaki yüz binleri bulan Leh güçlerinin Tuna’yı geçmesine müsaade etmelerinin anısına bir teşekkür nişanesi olarak dikmişlerdir. Ukraynalı kazakların ayakları altında ezilenler de Osmanlı askerleridir. 

7 Mayıs 2019 Salı

Makedonya'da Osmanlı Mirası / Ottoman Heritage in Mecedonia


Balkan coğrafyasının tamamı Türk eserleri ile doludur. Balkanların önemli ülkelerinden Makedonya'nın tamamı bir Anadolu şehri görünümündedir. Üsküp, Kalkandelen, Ohri, Pirlepe, Manastır, Köprülü bunların hepsi Balkanların incisi konumunda şehirlerdir. 

Kalkandelen(Tetova) şehrinde bulunan cami 1438 tarihinde inşa edilmiştir. Mimari İshak Bey'dir. 17. yüzyılda meydana gelen bir yangından hasar gören camii 1833 yılında Recep Paşa'nın oğlu mutasarrıf Abdurrahman paşa tarafından yeniden yaptırılmıştır. Renkli camii olarak ta bilinir. Renklerin elde edilmesi ve caminin inşasında 30.000'den fazla yumurta kullanılmıştır. Balkanların en önemli eserleri arasındadır. 

The whole of the Balkan geography is full of Turkish works. Macedonia, which is one of the important countries of the Balkans, looks like an Anatolian city. Skopje, Tetovo, Ohrid, Prilepe, Monastery, and Koprulu are all of them like a pearl cities of the Balkans.

6 Mayıs 2019 Pazartesi

Karlofça Antlaşmasının Yapıldığı Kasaba / Karlowitz Treaty in the Belgrad


Karlofça Antlaşması için delegelerin 24–25 Ekim 1698’de Karlofça’ya gelmelerine rağmen ikili görüşmeler 13 Kasım 1698 Cumartesi günü başlayabildi. Görüşmeler 26 Ocak 1699’a kadar sürdü. Bu 74 günlük zaman zarfında 36 celse yapıldı. Uzun müzakereler sonucunda görüşmelerin 75. günü temsilciler müzakere çadırına (Resim-VI) hep birlikte girerek Karlofça Anlaşması maddelerini merasim ile imzaladılar[1] Merasim bittikten sonra Karlofça’dan hareket eden haberciler, Viyana, Varşova, Venedik ve Belgrad’a barış haberini götürdüler. Bundan sonra ise yapılacak iş, müzakerelerde belirlenen sınırların yeniden  tespitine ve taşların konmasına geldi. Karlofça Anlaşması, her nekadar Kutsal İttifak Devletleriyle aynı yer ve zamanda yapılmış genel bir konferans gibi olsa da, her devlet kendine ait meseleleri yalnız başlarına, Osmanlı Devletiyle anlaşmaya vardığından ayrı ayrı görüşmelerin neticesinde imzalanmış oldu.

Ermenilerin Kiliselerinin Tamiri Hakkında / Reconstruction of the Armenian Churches in the Ismail Town



Osmanlı Devleti temelde İslami kurallara göre yönetilen bir devletti. Bunun için de devletin içerisinde yaşayan Müslüman olmayan gruplar zımmi statüsünde devletin koruması altındaydı. İslam devletine vergi vermeyi kabul eden ve devletin temel kurallarına uymayı taahhüt eden Hristiyan ve Yahudiler bu statüden yararlanabiliyordu[1]. Hristiyanlar ve Yahudiler kendi ibadet yerlerinde özgürce ibadet ettikleri gibi kendi okullarını da açmışlardır[2]. Osmanlı Devleti Müslümanların olduğu gibi gayri Müslimlerin de ibadet etmeleri konusunda gerekli özgürlük ortamını oluşturmuştur. Onlara hoşgörü ile yaklaşmıştır. Bilhassa Balkan toplumları Osmanlı Devleti’nin bu hoşgörülü yaklaşımı karşısında çok memnun kalmışlardır. 

Filipinler'in Başkenti Manila'da Vefat Eden Osmanlı Vatandaşı Jose Halfon'a Ait Ölüm Sertifikası, 1919

Osmanlı Devleti çok uluslu, çok kültürlü, çok dinli bir devletti. Kuruluşundan yıkılışına kadar vatandaşları arasında hiç bir ayrım yapmamıştır. Uygulamadaki hukuk kurallarına göre vatandaşlarına eşit ve adaletli davranmayı kendine bir ilke edinmiştir. Bunun için de ülke içinde ve dışında vatandaşlarının çıkarlarını korumayı kendine bir vazife addetmiştir. Aynı şekilde başka ülke vatandaşlarını da bir misafir gibi görmüştür.                                   
The Ottoman Empire was a multi-national, multi-cultural, and multi-religious state. It has no made discrimination between citizens from establishment until collapse. In accordance the practice of law, it has adopted a principle to treat its citizens equally and fairly. This reasons, it has accept duty to protect of citizens within and outside the country. Likewise, he accepted citizens of other countries as guests.

Anarşist John Dober'in Osmanlı Devletinin San Francisco Konsolosluğunu Bombalama Girişimi, 1899


BOA, A.MKT.MHM, 48, 13 Şubat 1899
Amerikan vatandaşı İrlanda asıllı anarşist John Dober'in Filipin adalarına giderek orada bulunan Müslümanları isyana teşvik etmesi üzerine, Osmanlı yönetiminin bu konuda aldığı tedbirler hakkında. 
Aynı kişi Osmanlı pasaportu almaya çalışmış ve pasaport alamayınca Osmanlı Devletinin San Francisco konsolosluğuna posta ile bombalı paket göndermiştir. Paketler patlamadan imha edilmiştir.
https://www.youtube.com/watch?v=9lxM4gwK8gU

Dynamite Game in His Mail

Deadly Explosives Addressed to the Turkish Consul. Pitched Carelessly About by the Clerks in the Post office. Stamp Marks Indistinct. It is the Second Package of the Deadly Stuff Which Has Been Sent.

Two sticks, or nearly a half a pound, of deadly dynamite, were carried in the mails which arrived on the overland train Sunday morning. The treacherous explosives were poured from the mail sack in no gentle manner on the distributing Table at the post office station in the ferry depot and one of the clerks son afterwards tossed them through a chute to the table of the carrier who would take them to the destination as indicated by the address.

5 Mayıs 2019 Pazar

Viyana Müzesinde Bulunan Osmanlı Mührünün Hazin Hikayesi / The Story of the Ottoman Seal in the Vienna Museum


Sultan II. Mustafa Osmanlı Devleti’nin II. Viyana bozgunundan sonra almış olduğu yenilgilere son vermek ve II. Macaristan seferinde başarı elde etmesinden cesaret bularak, 12 Nisan 1697 tarihinde III. Macaristan seferine çıkmaya karar verdi. Sefer için mutad vergilerden olan bedel-i nüzûl[1], bedel-i avarız[2], sürsat[3] ve sair vergilerin toplanması için gerekli emirler gönderildi. Bosna taraflarından toplanan 65.000 kuruş ile sadrazam yakından ilgilendi[4]. Vergi vermeyi reddedip zorluk çıkaranlardan da bu vergiler alındı[5]. Bu sefer için hazırlıklar yapılırken Niş’ten Belgrad’a kadar olan yerlerde ormanlar arasına düşmanın pusu kurabileceği tehlikesine karşı bu ormanların kesilmesi için bir grup asker ile Rumili Beylerbeyi Cafer Paşa görevlendirildi. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra padişah, 17 Haziran 1697 tarihinde Edirne’den hareket etti. Ordu 10 Ağustos 1697 günü Belgrad’a ulaştı. Padişah ve ordunun Belgrad’a gelmesinden iki gün sonra toplanan savaş meclisinde paşaların görüşüne başvuruldu. İlk önce Sadrazam Elmas Mehmet Paşa’nın huzurunda ikincisi Sultan’ın huzurunda iki savaş meclisi toplandı. Toplanan bu meclislerde ortaya iki görüş çıktı[6].

Bunlardan birincisi, Sava Nehrini geçip Varadin’e ulaşmak yönünde, ikincisi ise Tuna Nehrini geçerek, Temeşvar taraflarına doğru gidilmesi yönündeydi. Paşalar Temeşvar tarafına gidilmesi taraftarı idiler. Bu görüşü herkesin desteklemesine rağmen yalnızca Belgrad Muhafızı olan Amcazâde Hüseyin Paşa buraların durumunu daha iyi bildiği için karşı çıktı. Hüseyin Paşa’nın karşı çıkmasından dolayı “siz dahi bir senedir bu serhaddesiz, vâkıf olduğunuz mertebeyi söyleyin” dediler. Hüseyin Paşa kendisine yöneltilen bu sual karşısında “üç senedir gelürsüz gidersüz, küffârdan bir karış yer aldığınuz yok. Bu kadar hazîne itlâf ve asâkir-i İslâm it‘âb olunur, eğer mühimmât-ı levâzımınız tekmîl ise münasip olan Varadin kal‘asın muhâsara eylemek gerekdir” dedi. Ordunun sürekli plansız yapılan mücadeleleri kaybetmesi sonucu yorgun düştüğünü ifade ile birlikte yapılan hataları sıralayan ve savaş stratejisi açısından Varadin taraflarına gidilmesi gerektiği anlamına gelen Hüseyin paşanın görüşleri karşısında Vezîr-i a’zam Elmas Mehmet Paşa “Devlet-i padişahi de her şeyimiz hâzıru âmâdedir” diyerek, Hüseyin Paşa’nın bu sözlerine itiraz etti. Hüseyin Paşa’nın Varadin’i tavsiye etmesine karşılık, Temeşvar Valisi olan Cafer Paşa ise Temeşvar taraflarına gidilmesi hususunda ısrarcı oldu[7].    

Çağını Aşan Sultan’dan Çağını Aşan Projeler

Otuz dördüncü Osmanlı padişahı olarak Osmanlı tahtına oturan Sultan II. Abdülhamid Han’ın tahta geçtiği yıllar Osmanlı Devleti’nin en zor yıllarıdır. Bu dönemi sadece Osmanlı Devleti için değil tüm dünya için zor bir başlangıcın miladı olarak da kabul edebiliriz. Başta Rusya, İngiltere, Fransa ve Almanya olmak üzere düvel-i muazzama Osmanlı coğrafyası üzerinde siyasi rant peşine düşmüşlerdir. Bu durumun farkında olan II. Abdülhamid Han dâhiyane bir siyaset ile 33 yıllık saltanatı boyunca bu devletleri Osmanlı topraklarından uzak tutmayı başarabilmiştir. Fakat Sultan II. Abdülhamid’in, mahiyeti bugün bile hala anlaşılamayan bir darbe sonucu, tahttan uzaklaştırılması emperyalist güçlerin işini kolaylaştırmaktan başka bir yarar sağlamamıştır.
II. Abdülhamid’den sonra ülke yönetimine el koyan ittihatçıların, siyasi dehadan yoksun olmaları bir yana, devleti idare edebilecek kabiliyetleri bile yoktu. Abdülhamid bu durumu “hâkimiyet çocukların eline geçti. Korkarım ilk yapacakları iş imparatorluğu batırmak olacaktır” şeklinde özetlemiştir. Zaten bu gerçek kısa sürede anlaşılmıştır. Çünkü Meşrutiyet’in ilk yıllarında Bulgaristan Osmanlıdan ayrıldı. Girit Adası Yunanistan’a bağlandığını ilan etti. Akabinde Trablusgarp ve Balkan savaşı patlak verdi. Bu savaşların acıları dinmeden Osmanlı kendini birden I. Cihan harbi içerisinde buldu. Koskoca cihan devleti kısa sürede tasfiye edildi.

Boğazlardaki Tehlike Yeni Bir Durum Değil


Amcazade Hüseyin Paşa yalısına Sardunya bandıralı bir geminin çarpması hakkında. (HR.MKT.115_h.10.X1.1271 / m.25 .07.1855)

İstanbul ve Çanakkale Boğazı dünyada gemi trafiğinin en yoğun yaşandığı yerlerden birisidir. Bilhassa İstanbul Boğazı sık sık gemi kazaları ile gündeme gelmektedir. Gemilerin yalılara çarpması ve kazaların meydana gelmesi yeni bir hadise değildir. 1855 tarihinde Sardunya bandıralı gemi İstanbul'un en önemli ahşap yapılarından birisi olan Amcazade Hüseyin Paşa yalısına çarparak yalıda hasar meydana getirmiştir.

Bu iki boğaz aynı zamanda tarihi süreçte egemenlik ve hakimiyet mücadelesine de sahne olmuştur ve olmaktadır. Birçok devlet boğazlar üzerinde hak iddia etmektedir. I. Dünya savaşı sonrası Osmanlı Devleti boğazlar üzerindeki egemenlik haklarını kaybetmiştir. Daha sonra imzalanan Lozan Antlaşması ile uluslararası bir statü kazanan boğazlar, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile kısmi de olsa Türkiye'nin kontrolüne bırakılmıştır. Bugün Boğazlar savaş zamanı dışında gemi trafiğine kapatılmamaktadır. Aynı zamanda Boğazlardan geçiş ücretsizdir.   

Turkish Straits have been the scene of the many struggle for during the historical process among many countries. Many states claimed rights over the straits. After World War I, the Ottoman Empire lost its sovereignty rights over the straits. After the Lausanne the straits have been international status. Turkish Government took a control over the Istanbul and Dardanelles after the Monteux Convention.

Ermeniler Arasında Katolik Propagandası / Catholic Missionary among the Armenians


Ermeni Milleti arasına tefrika sokmak isteyen Frenkler hakkında Ermeni Patriğinin Osmanlı Hükumetinden tedbir alması konusunda isteği (BOA, A.DVN / h.1117, m.1705)

Bu konuda yayınladığımız belgemizden birkaç sene öncesinde de dönemin sadrazamı Amcazâde Hüseyin Paşa, sadece Müslümanlar arasındaki bid‘at ve hurafelerle değil, ülke içerisindeki gayrimüslimler ve Ermeniler arasında olan hurafe ve ihtilaflarla da mücadele etmiştir. Bu amaçla, İstanbul Kaymakamına 1701 Temmuz sonlarında yollanan bir hüküm ile İstanbul’da Galata’daki iki yerde ve Validehanı’nda bazı müfsidlerin Ermeni kitaplarını değiştirerek ve yeni ilaveler yaparak bastıkları ve bunları Ermenilere zorla kabul ettirmeye çalıştıklarından bu kişilerin derhal yakalanıp hiçbir şekilde bunlara müsamaha gösterilmemesi ve hapsolunması istenmiştir[1].    

Amerika Birleşik Devletlerinin Filipinler'i İşgal Siyaseti / American Occupation in the Philippines


Amerika Birleşik Devletleri Filipin adalarını işgal ettiği zaman adadaki yönetimini yerleştirmek için 1883’den 1907 yılına kadar İngiltere’nin Mısır koloni valiliğini yapan Lord Cromer’i[1] 1908 yılında Washington’a davet ederek ondan danışmanlık almıştır.[2] Çünkü Lord Cromer uzun süre Mısır’da görev yaptığından dolayı doğu toplumları hakkında fikir sahibiydi. Amerikan yönetimi de bunu çok iyi bildiği için İngiltere’nin işgal ettiği Mısır’da nasıl bir yönetim sergilediğini merak ederek benzer yönetimi Filipinler’de uygulamak istemiştir.[3]
Filipin Adalarında Amerikan desteği ile başlayan direniş sonucu direnişçiler birçok kayıp vermesine rağmen başarı elde ederek adada hâkimiyeti ele geçirmişlerdir. Bu mücadeleler sırasında İspanyollar ilk olarak 150 kayıp vermiştir. Daha sonra direnişçiler yaklaşık 3000 kişi ile birlikte Panora hücum ederek şehri ele geçirmişler ve 320 esir almışlardır. Direnişçiler ilerlemesine devam ederken Malolos’ta 1500 kadar esir aldıktan sonra Manila’ya doğru hareket etmişlerdir. Bu durum üzerine İspanyollar 4000 kişilik bir takviye kuvvet göndermişlerse de 70 saat süren bir muharebe sonrası İspanyollar teslim olmuştur. İspanyollar son muharebede yaralılar ile birlikte 400’e yakın kayıp vermiştir. Filipinlerdeki Amerika-İspanyol savaşı sırasında da Amerika 49 askerini kaybetmiş 300 askeride yaralanmıştır. Direnişçilerin ne kadar kayıp verdiği konusunda belgelerde net bilgiler yoktur. Bu büyük çatışmadan sonra İspanyollar ile direnişçiler arasında ufak tefek muharebe olsa da direnişçiler Manila yakınlarına kadar gelmiştir.

Filipinlerde Vefat Eden Osmanlı Vatandaşı Hakkında Yapılan İnceleme / Ottoman Citizen Mardiros Serkis who Died in the Philippines


Osmanlı yönetimi Filipinler ile geç münasebet kurmuş bile olsa buradaki gelişmeler hakkında fikir sahibiydi. Bazı araştırmalarda ifade edildiği gibi Osmanlının bu bölge hakkında bilgisinin olmadığı çok doğru bir yaklaşım değildir. En azından Osmanlı yönetimi Kanuni döneminden beri Uzak Doğu, Açe, Endonezya, Sumatra ve Malezya hakkında bilgi sahibidir. Bura ile yakın ticari ve siyasi ilişkilerinin olmaması buralar hakkında hiçbir bilgisinin olmadığı anlamına da gelmemelidir. Bazı araştırmalarda Sultan II. Abdülhamid’in Filipinlerdeki ahali-i İslam hakkında bilgisinin olmadığı gibi yanlış bir bilgide bulunmaktadır. Bu bilgi kanaatimizce Osmanlı’nın Manila ilk şehbenderi Necip Halil’in hazırlamış olduğu 27 Temmuz 1910 tarihli raporda geçen ‘…Mindanao’da yaşayan ‘Moro’ Müslümanlarının İslam Âlemi tarafından pek bilinmediği…’ ifadelerine dayandırılmaktadır. Arşiv belgelerini incelediğimiz ve arka planına baktığımız zaman Osmanlı yönetiminin buralar hakkında bilgi sahibi olduğunu anlıyoruz. Bunun dışında devleti ilgilendiren veya ilgilendirmeyen konular ile ilgili birçok belge akışı da gerçekleşmiştir. Bunlar incelendiği zaman Müslümanların yaşadığı yerler ile Osmanlı yönetimi arasında bir iletişim vardır. 

Düğün ve Eğlencelerde Silah Atılmasının Yasaklanması Hakkında


Düğün, eğlence ve zaman zaman da toplantılarda silah atılması tarihi geçmişi olan çok yaygın bir gelenek olsa gerek ki 14 Nisan 1850 tarihli bir belgeden toplantılarda ve düğünlerde atılan silahlardan yaralanmalıların veye ölümlerin meydan gelmesinden dolayı yasaklandığını görüyoruz. BOA, A.MKT.UM.12

4 Mayıs 2019 Cumartesi

Suçu Kesinleşmemiş Kimsenin Suçlu Sayılamıyacağı Hakkında

Suçu kesinleşmemiş kimselerin suçlu sayılamayacağı hakkında 24 Temmuz 1860 tarihli bir belge. BOA, A.MKT.UM_46