Otuz dördüncü Osmanlı padişahı
olarak Osmanlı tahtına oturan Sultan II. Abdülhamid Han’ın tahta geçtiği yıllar
Osmanlı Devleti’nin en zor yıllarıdır. Bu dönemi sadece Osmanlı Devleti için
değil tüm dünya için zor bir başlangıcın miladı olarak da kabul edebiliriz. Başta
Rusya, İngiltere, Fransa ve Almanya olmak üzere düvel-i muazzama Osmanlı coğrafyası
üzerinde siyasi rant peşine düşmüşlerdir. Bu durumun farkında olan II.
Abdülhamid Han dâhiyane bir siyaset ile 33 yıllık saltanatı boyunca bu
devletleri Osmanlı topraklarından uzak tutmayı başarabilmiştir. Fakat Sultan II.
Abdülhamid’in, mahiyeti bugün bile hala anlaşılamayan bir darbe sonucu, tahttan
uzaklaştırılması emperyalist güçlerin işini kolaylaştırmaktan başka bir yarar
sağlamamıştır.
II. Abdülhamid’den sonra ülke yönetimine el koyan ittihatçıların,
siyasi dehadan yoksun olmaları bir yana, devleti idare edebilecek kabiliyetleri
bile yoktu. Abdülhamid bu durumu “hâkimiyet
çocukların eline geçti. Korkarım ilk yapacakları iş imparatorluğu batırmak
olacaktır” şeklinde özetlemiştir. Zaten bu gerçek kısa sürede anlaşılmıştır.
Çünkü Meşrutiyet’in ilk yıllarında Bulgaristan Osmanlıdan ayrıldı. Girit Adası
Yunanistan’a bağlandığını ilan etti. Akabinde Trablusgarp ve Balkan savaşı
patlak verdi. Bu savaşların acıları dinmeden Osmanlı kendini birden I. Cihan
harbi içerisinde buldu. Koskoca cihan devleti kısa sürede tasfiye edildi.
Sultan II. Abdülhamid, emperyalist güçlerin her türlü faaliyetlerini
çok iyi tahlil etmiş ve her attıkları adımları yakından takip etmiştir. Mesela Osmanlı
kaynaklarında el-Cezire olarak adlandırılan Kuzey Irak ve çevresi tarih boyunca
sürekli önemli bir yerdi. El-Cezire’nin bir parçası olan Musul, Telafer ve
Kerkük çok verimli toprakların yanı sıra stratejik ulaşım yollarının ve kervan güzergâhının
merkezinde yer almaktaydı. Bu özellikleri ile dikkat çeken bölge ile batılı
sömürgeci devletler, XVIII. yüzyılın başından itibaren yakından ilgilenmeye
başlamışlardır. Bu derece önemli bir ticaret yolu ile birlikte verimli
topraklar[1] üzerinde bulunan bölgeye İngilizlerin ve sömürgeci
devletlerin ilgisi II. Abdülhamid dönemine doğru biraz daha arttı. Bunun
nedenlerinden birisi bölgenin zengin petrol yataklarına sahip olması diğeri ise
Hindistan sömürge yolu üzerinde olması idi. Sultan II. Abdülhamit büyük bir
ileri görüşlülük ile bölge topraklarının bir kısmını 1890 yılında “Emlâk-ı Şahâne” haline getirdi. Fakat
İttihat ve Terakki yönetimi bu toprakları yeniden eski haline dönüştürdü. Bu
durum ise işgalci devletlerin emeline hizmetten başka bir yarar sağlamadı[2].
II. Abdülhamid
saltanatı boyunca başta Ordu ve donanma olmak üzere birçok alanda yeniliklere
imza attı. Sultan II. Abdülhamid 93 Harbi'nden
sonra Rus yayılmacılığına karşı Osmanlı Ordusu'nun modernleşmesi için
girişimlerde bulundu. Bunun için Almanlarla birçok askeri anlaşmalar ve
işbirlikleri yoluna gitti. Bu sayede Osmanlı ordusunun, cumhuriyet döneminde
ise Türk ordusunun modern teknolojiyi takip etmelerinin yolunu açmış oldu[3].
Osmanlı döneminde
en kapsamlı eğitim hamlesi, Abdülhamid dönemine rastlar. Bu dönemde ilkokuldan
üniversiteye kadar imparatorluğun her köşesine yeni yeni okullar yapıldı ve
hizmete açıldı. Türkiye Cumhuriyeti, Abdülhamid dönemiyle kıyaslanabilecek bir
okullaşma düzeyine yeniden ancak 1950'li yıllarda ulaşabilmiştir. Abdülhamid’in
tahta geçtiği yıl 250 olan rüşdiye sayısı 1909'da 900'e, 6 olan idadi sayısı
109'a çıkmıştır. 1877'de İstanbul'da sadece 200 tane modern ilkokul varken
1905'te 9 bine çıkmıştı. Tüm Osmanlı coğrafyasını dikkate aldığımız zaman II.
Abdülhamid döneminde açılan modern okulların sayısı 15.000 ulaşmıştır[4].
Sultan II.
Abdülhamid döneminde en büyük ilerlemelerden birisi de ulaşım alanında
gerçekleşmiştir. İlk demiryolu hattı olan İzmir-Aydın hattının tamamlandığı 1866
yılından, 1914 yılına gelinceye kadar Osmanlı’nın Avrupa topraklarında 1685 km,
Anadolu ve Asya topraklarında 4371 km olmak üzere toplam demiryolu hat uzunluğu
6056 km’ye ulaşmıştır[5]. Ülkemizde 2012 verilerine göre toplam demiryolu hat
uzunluğu 11940 km’dir[6]. Yani 1914’den 2012’ye kadar geçen 98 yıl zarfında,
1866’dan 1914’e kadar geçen 48 yıllık zaman zarfında yapılan miktar kadar ancak
yapılabilmiştir. Osmanlı döneminde yapılan demiryollarında Sultan II.
Abdülhamid’in çok büyük başarısı ve payı vardır. Bilhassa Osmanlı’nın prestij
meselesi yaptığı ve çok büyük önem verdiği Hicaz Demiryolu Abdülhamid’in en
büyük eserlerindendir. Abdülhamid
döneminde projesi çizdirilen, fizibilitesi çıkartılan ve ihalesi yapılarak
inşasına başlanan projelerden birisi de Yemen Demiryoludur. Raporu 1898'de o zamanlar Yemen Valisi
olan Hüseyin Hilmi Paşa hazırlamış ve 1913 yılında inşasına başlanmıştır. Ancak İtalyan kuvvetlerinin Yemen'deki Cibana limanını topa tutmasıyla çalışmalar durmuş ve proje
iptal edilmiştir[7]. II. Abdülhamid zamanında bütün Anadolu'yu baştanbaşa
dolaşacak bir karayolu ağının (şose şebekesinin) projelendirilip tatbikata
geçirilmeye çalışılması en önemli ulaşım projelerinden diğer birisidir[8].
Sultan II. Abdülhamid’in üzerinde durulmaya değer en
ciddi projelerinden birisi de Konya ve Çukurova için hazırlatmış olduğu sulama
projeleridir. Bu bölgelerin tarım potansiyelini artırmak isteyen II. Abdülhamid,
Türk ve yabancı uzmanlara projeler hazırlatmıştır. 19 Ağustos 1908 tarihinde hazırlanan sulama
haritasında barajlar, sulama kanalları, ekonomik değeri olan alanlar açık bir
şekilde gösterilmiştir[9]. II. Abdülhamid, Fransa, İngiltere, Almanya
gibi emperyalist devletlerin bu bölgelere olan ilgisini fark etmiş ve Yüreğir’den
Akdeniz’e kadar inen 1.100.000 dönün araziyi Çiftlikât-ı Hümayun içerisine
dâhil etmiştir. Bu sayede bu bölgeler sömürge güçlerinin etki alanından uzak
tutulmuştur[10].
Abdülhamid
ulaşım politikalarının yanı sıra haberleşme alanında da yeni adımlar attı. İlk
olarak 1877'de Posta Telgraf Teşkilatını bakanlık haline getirdi. Telefon
Avrupa'da kullanılmaya başlamasından sadece 5 yıl sonra, 1881'de İstanbul'da kullanılmaya
başlandı[11].
Sultan II. Abdülhamid’in
gerçekleştirdiği yüzlerce proje dışında gerçekleştiremediği devasa projeleri de
mevcuttur. Abdülhamid XX. yüzyılın başlarında İstanbul'da Haliç'e, dahası Boğaziçi'ne birer
köprü yaptırmayı düşündü, bunun için projeler hazırlattı[12]. Abdülhamid’in en önemli projelerinden olan “Cisr-i
Hamîdî” (Hamidiye Köprüleri) projesi ile Sarayburnu-Üsküdar ve Rumeli Hisar –
Kandilli arası birbirine iki köprü ile bağlanmış olacaktı. Projeyi Fransız
inşaat mühendisi Fernidan Arnodin hazırlamıştır. Köprü projeleri hayata
geçirilebilseydi Medine ile Viyana arası tek bir hat ile bağlanmış olacaktı[13].
II. Abdülhamid Han yapmış olduğu yeniliklerde
bürokrasiyi de unutmadı. Onun döneminde yaklaşık 35 bin memur istihdam edildi. Bu
durumun bir sonucu devlet idaresinde de kurumsallaşma ve bürokrasi ön plana
çıktı. Bu sayede memur istihdamı konusunda bir takım köklü değişiklikler de
yapıldı. Bu değişikliklerin en önemlisi memurların tercüme-i hâli niteliğindeki
sicil kayıtlarının tutulmasıdır. Bu amaçla 6 Şubat 1879’da Sicill-i Ahvâl
Komisyonu kuruldu. Komisyon çalışmaları sonucunda 201 adet defterde 92.137[14] devlet memurunun bilgileri Sicill-i Ahvâl
Defterlerine kaydedilerek her memura birer sicil belgesi tanzim edildi[15].
II. Abdülhamid’in en önemli özelliklerinden birisi de
o zamana kadar görülmemiş nitelikte birçok tarihi eseri restore ettirerek
günümüze kadar kalmasını sağlaması olmuştur. Anadolu’nun her köşesinde devletin
kuruluşundan kendi dönemine kadar ayakta kalabilen yüzlerce eseri restore
ettirerek yok olmaktan kurtulmasını sağlamıştır.
Sultan II. Abdülhamid Çin, Japonya, Hindistan, Açe,
Cambi, Cava, Singapur, Endonezya, Sumatra gibi Osmanlı coğrafyası dışında yaşayan
Müslümanlarla da yakından ilgilenmiştir. Abdülhamid’in bu siyasetinin temelinde
halifelik makamının tanınmasını sağlayarak Osmanlı Devleti’nin gücünü ve
etkinliğini artırmak düşüncesi yatmaktaydı. Siyasi ilişkilerinin yanı sıra
kültürel faaliyetlere ağırlık vermiş, imparatorluk dâhilinde yeni eğitim
kurumları gibi, Çin’de bir okul açılması için çalışmıştır[16]. Abdülhamid’in buralara ilgisi şehzadeliği döneminde başlamıştır.
Tahta oturduktan kısa bir süre sonra da İttihad-ı İslâm siyasetini hayata geçirmek
amacı ile Hindistan’a ve dış Müslümanlara ilgisi biraz daha yoğunlaşmıştır. Bunda
İngiltere’nin yayılmacı politikası ve buna karşı Müslümanlar arasında bir
bilinç oluşturma arzusu da etkili olmuştur. Abdülhamid Hindistan uleması ile
temasa geçmesinin yanı sıra basın yayın organları, Osmanlı şehbenderleri,
tarikat ileri gelenleri, nüfuzlu kimseler başta olmak üzere birçok yöntemle Osmanlı
toprakları dışında yaşayan Müslümanlar üzerinde etkili olmak için çalışmıştır[17].
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki Sultan II.
Abdülhamid Han tarihin kendine biçmiş olduğu misyonu en iyi şekilde yerine
getirmiştir.
[1] BOA, İ.
DH, 596/41492.
[2] Selim Hilmi Özkan “Telafer’in Stratejik Önemi
ve Türkmenler”, Avrasya Etüdleri Dergisi,
2009/2, S. 39, s. 141; İbrahim Tellioğlu, “Musul’daki Türk Varlığı ve Milletler
Cemiyeti’nin Bölge İle İlgili Raporu”, Türk
Dünyası Araştırmaları, S. 156, Haziran, 2005, s. 33.
[3] Mustafa Armağan, Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı, İstanbul, 2010, s. 121.
[4] Mustafa Armağan,
"Abdülhamid
Hakkında Yanlış Bildiğimiz 10 Şey", www.mustafaarmagan.com.tr. Erişim tarihi: 04.01.2013.
[5] M.
Metin Hülagü, “Sultan II. Abdülhamid Dönemi Demiryolu Politikası (1876-1909)”, Devr-i Hamid Sultan II. Abdülhamid, C. 3,
Kayseri, 2011, s. 141.
[6]
Ulaşımda Demiryolu Gerçeği, Makine Mühendisleri Odası Raporu, Nisan, 2012, s.
5.
[7] Ufuk Gülsoy,
"Yemen Demiryolu Projesi", Tarih
ve Medeniyet, S. 41, Ağustos 1997,
s. 44-49.
[8] Mustafa Armağan, Abdülhamid'in Kurtlarla
Dansı, İstanbul, 2010, s. 230.
[9] Osman
Doğan-Ebul Faruk Önal, “Çukurova’ya Bereket Getiren Projeler”, Yedikıta, S. 33, Mayıs, 2011, s. 18-30.
[10]
Cevdet Gökçay, “Çukurova’da Sinsi Hesaplar”, Yedikıta, S. 33, Mayıs, 2011, s. 35.
[11] Aydın Talay, Eserleri ve Hizmetleriyle Sultan Abdülhamid,
İstanbul 1991, Risale Yayınları, s. 309, 410.
[12] Hayrı Mutluçağ, "Boğaziçi Köprüsünün Yapılması Yolunda
İlk Çabalar". Belgelerle Türk Tarihi
Dergisi, S. 4, Ocak 1968, s. 32-33; Talay,
a.g.e., s. 309.
[13] BOA, Y.A.HUS,
411/174; Boğaziçi’ne İki Köprü: Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın “Cisr-i Hamîdî”
(Hamîdiye Köprüleri) Projesi, Çamlıca Basım Yayın, İstanbul, 2009, s. 9.
[14]
Ancak bu sayının gerçeği yansıtmadığı düşünülmektedir. Çünkü memurların
defterlerde farklı isimlerle mükerrer kaydedildikleri, ya da başka bir sayfaya
yapılan zeyillerin de bu sayıya dâhil edildiği düşünüldüğü zaman bu sayının
yaklaşık 55-60 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir
[15] Selim Hilmi Özkan, “Osmanlı Devletinin Son
Döneminde Merzifonlu Memurlar”, Geçmişten
Günümüze Merzifon, Merzifon, 2010, s. 539.
[16] Arzu
Kılınç, “II. Abdülhamid ve Çin Müslümanları”, Devr-i Hamid Sultan II. Abdülhamid, C. 1, Kayseri, 2011, s. 273.
[17] Azmi
Özcan, “Sultan II. Abdülhamid ve Hindistan Müslümanları”, Devr-i Hamid Sultan II. Abdülhamid, C. 1, Kayseri, 2011, s. 284.