Genelde Osmanlı eğitim sistemi özelde ise klasik dönem eğitim kurumlarında
yabancı dil eğitiminin yerini anlayabilmek için, Osmanlı eğitim müfredatını ve
medreselerde okutulan dersleri incelemek gerekmektedir. Osmanlılarda ilk
medrese 1331 tarihinde, Orhan Bey zamanında İznik’te açıldı. Bursa’nın fethi
ile birlikte Bursa’da da yeni bir medrese açıldı. Bundan sonra devletin sınırlarına
katılan yeni yerlerde medreseler açılmaya devam etti. Fatih dönemi, medrese ve
eğitim sisteminde yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Çünkü Fatih’in açmış olduğu
Sahn-ı Seman medreseleri hem derece hem de eğitim sistemi bakımından
diğerlerinden farklıydı. Fatih döneminde açılan bu medreselere ilave olarak
Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Süleymaniye adı ile açılan medreselerde,
“tıp”, “riyaziye” ve “darü’l-hadis” gibi yeni ihtisas bölümleri(fakülte)
oluşturuldu.
Fatih
tarafından açılan Sahn-ı Seman medreselerinde
okutulan kitaplar, daha çok tefsir, usul-ı fıkıh ve kelam gibi Arap lisanı üzerine yazılmış eserlerden oluşmaktadır. Osmanlı
medreselerinde okutulan dersler ve derslerin dili basitten daha zora ve tafsilatlı
bir şekilde hiyerarşik bir yapı içerisinde devam ederdi. Okutulan bu dersler
daha çok Arapça olup Türkçe açıklama ile dersler anlatılırdı. Yani eğitim
sisteminde bir silsile takip ettiği gibi ders anlatımında kullanılan eserler,
Arapça eserlerden meydana gelmekteydi. Mesele Kanuni Döneminde yetişmiş önemli
ilim adamlarından İmam Birgivî[1]
Arapça grameri alanında kaleme aldığı Avamil ve İzharu’l-Esrar eserleri ilim
çevresinde büyük kabul görmüş ve asırlar boyunca medreselerde okutulmuştur.
Ayrıca Maksud isimli meşhur sarf kitabının şerhi İm’ânü’l-enzâr ve
İmtihanu’l-ezkiya kitapları vardır.[2]
Ele aldığı eserlerinde belli bir eğitim metodu takip eden İmam Birgivî bu
konudaki ilmi yönü ile birlikte eğitimci yönünü de ortaya koymuştur. Eserlerini
yazarken hem öğretmeyi hem de pratik bilgiler vermeyi amaçlamıştır. Verdiği
örnekler günlük hayatta kullanılabilecek misallerdir. Seçtiği misaller öğretici
ve basitten karmaşığa ilkesine uygundur. Ehl-i sünnet itikadına ve güzel ahlaka
dair misallere sıkça başvurarak eserlerinde eğitimci yönün de ortaya koymuştur.
Mesela İzhârü’l-Esrâr’daki öğretim yöntemleri şöyle sıralanabilir: 1. Basitlik,
2. Yorumlu Örnekleme, 3. Seçenekli Örnekleme, 4. Tartışmasız Dil Öğretimi, 5.
İşleklik, 6. Müfrede veya Cümleye Çevirme Yöntemi, 7. Görüntüleme Yöntemi. Birgivî
bu eseri ve diğer eserlerinde kullanmış olduğu yöntem ve tekniklerle Kur’an
ilimlerini hedefleyen bir dil öğrenimi amaçlamıştır. Özellikle bu eserde
kullanmış olduğu bu yöntemler Birgivî’nin Arapça öğretim yöntem zenginliğindeki
farkındalığını öne çıkarmaktadır. Arap filologları, bu eserleri okuyan,
ezberleyen ve üzerinde düşünenlerin, nahiv kaidelerinin tamamını
öğrenebileceğini belirtmektedir.[3]
Dönemin âlim
ve fakihleri ilim dili olarak Arapçayı kullanmış, nadiren Türkçe yazmayı tercih
etmişlerdir. Türkçeyi daha çok tartışmalarda veya halk için kaleme alınan
ilmihal türü eserlerde tercih etmişlerdir. Mesela Birgivî halkın kolay anlaması
için ilmihal niteliği taşıyan Risale-i Birgivî (Vasiyetnâme) adlı risalesiyle, fetvalarını (Fetâva-yı Birgivî) Türkçe kaleme almıştır. Kur’an’ı dünyada kazanç aracı olarak kullanma
uygulamasının yanlışlığı üzerine yazdığı İnkâzü’l-hâlikîn
adlı eserine Haşiyetü inkâzi’l-hâlikîn
adıyla bir haşiye yapmış ve daha sonra bu eserini Risâle fî ademi cevazi’l-ücre ale’l-Kırâe adıyla Türkçe’ye
çevirmiştir.[4]
Osmanlı
ilim adamlarının Arapça eser vermelerinde İslam dinine duyulan saygının da
önemli bir yeri vardır. Bu dönemde dil öğrenimi daha çok dini gerekçelerle ön
plana çıkmıştır. İyi bir medrese eğitimi almış tüm öğrenciler temel düzeyde
Arapça anlayabilmekte ve tercüme yapabilmektedir. Bilhassa dini metinleri çok
daha rahat anlayabildiklerini görüyoruz. Medrese’de görev yapanlar ile Arap
coğrafyasına atanan kadıların ileri düzeyde yabancı dil olarak Arapçayı
bildiklerini söyleyebiliriz. Mesela İmam Birgivî daha yeni bir müderris iken 23
yaşında Maksud’un daha rahat anlaşılabilmesi için onun şerhi olarak İmʿânü’l-enzâr isimli
eserini yazmıştır. Bundan da anlıyoruz ki başta Osmanlı
aydın ve idarecileri olmak üzere Osmanlı ilim adamlarının büyük bir çoğunluğu çok
iyi Arapça ve Farsça bilmekteydiler. Bunun en önemli kanıtı, Arap edebiyatı ve
şiiri alanında çok iyi bilgiye sahip olmaları ve kendilerinin bu alanda eserleri
olmalarıdır. Örnek olarak aldığımız “Birgivî, sadece ilmi ve irşad sayılabilecek
eserler yazmamış, aynı zamanda bu eserlerinde tercihen kullandığı dil olan
Arapçanın grameri üzerine de kitaplar kaleme almıştır. Birgivî’nin bu kitapları
telif etmedeki gayelerinden birisi, Arapçanın, daha kolay ve anlaşılabilir metotlarla
öğretilmesine yardımcı olmaktır.” [5]
Osmanlı medreselerinde
Farsçanın okutulmaya başlaması Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’dan sonradır. Bu
döneme kadar Farsça eğitimi konusunda çok fazla bir girişim olmamakla birlikte,
bu tarihten önce Farsça eğitimine de iyi bakılmamıştır. Bununla birlikte Osmanlı medreselerinde Farsça
“Mesnevi”, “Gülistan” ve “Bostan”
gibi eserlerin okutulduğunu görmekteyiz. Yalnızca mesnevi okumak için “darülmesneviler” de açılmıştır. Bilhassa
divan edebiyatı şairlerinin Farsça ağırlıklı şiirler yazması Farsçanın da
Osmanlı medreseleri ve aydınları arasında yaygın bir yabancı dil olduğunu
göstermektedir[6].
Osmanlı
idarecileri, Arapça ve Farsçaya karşı bu derece ilgi duymalarına karşın devletin
resmî ve bilim dilinin Türkçe olması gerektiği bilincindeydiler. Çünkü onlara
göre “Dil bir topraktır, diğer ilimler
ise onun ürünleridir.” Bu sebepten, Osmanlı idarecileri Arapçayı devletin
resmi dili yapmak yerine, dine duyulan sevgi ve saygının, dini değerleri
öğrenmenin bir aracı olarak medreselerde öğrenilmesi ve öğretilmesi taraftarı
olmuşlardır.
2. Osmanlıda Batı
Dillerini Öğrenme Geleneği ve Gereği
Karlofça barışının hemen
akabinde başlayan Lâle Devri’nde, Devlet Batı’ya açılmış; Paris, Viyana,
Varşova ve Rusya’ya yollanan elçiler yalnızca diplomatik görüşmelerde değil; Batı
diplomasisi, kültürü, sanatı, sanayi-î, tarımıyla birlikte Batı’nın askeri ve
teknolojik gücü hakkında da bilgi edinmeye ve bunları birer rapor halinde
sunmaya başlamışlardır. Bu dönemde yaşanan değişimlerden birisi de “yabancı dil” öğrenimi konusunda oldu.
Çünkü bu döneme kadar Batıyı küçük gören Osmanlı aydınları ve yöneticileri, Batı
dillerinden birisini de öğrenmeyi küçüklük olarak telakkî etmişlerdi. Bundan
dolayı da Batı dillerinden birisini öğrenmeyi hiçbir zaman düşünmemişlerdir.
Devlet, dış politikada ihtiyaç duyduğu yabancı dil bilen personel ihtiyacını daha
çok, yerli halk arasında Fenerli Rumlar dediğimiz Batı ile yakın münasebetleri
olan kişiler aracılığı ile gidermiştir. Fakat zaman zaman bu tercümanların sadakatlerinden
emin olamamıştır. Devletin eğitim kurumlarında, Batı dillerinden birisi de
yabancı dil olarak okutulmadığı için bu tercümanlara mecbur kalınıyordu. Bu
durum, 1821’de açılmış olan Babıâli Tercüme Odasına kadar sürdü. Babıâli
Tercüme Odasının açılma nedeni ise 1821’de patlak veren Yunan İsyanı sırasında
Osmanlı memuru olarak hizmet veren tercümanların ihanete varan davranış ve
tutumlarıdır. Çünkü Osmanlı, bu tarihe kadar Avrupa’daki olaylar ve
ilişkilerden haberdar olma konusunda hâlâ Divan-ı Hümayun tercümanlarından
yardım almaktaydı. Bu isyan sonrası mecburiyetten kurulan Babıâli Tercüme Odası,
Osmanlı Devleti’nde ilk defa sistemli şekilde yabancı dil öğreten kurum olarak
nitelendirilebilir[7].
Tercüme odasının açılmasının
yanı sıra, XVIII. yüzyıl ve XIX. yüzyıllarda açılan okullarda Arapça ve Farsçaya
ilave olarak, Batı dillerinden birinin de Osmanlı eğitim sistemine girdiğini
görmekteyiz. Mesela 1793 yılında açılan Mühendishane-i Berr-i Hümayun okulunda,
Arapçanın yanında Fransızca da okutulmaya başlanmıştır. Fransızca 3. ve 4.
sınıflardan itibaren okutulan dersler arasındadır. Bilhassa XIX. yüzyılda başlayan eğitimde modernleşme hareketlerinde bu durumun kendini
gösterdiğini söyleyebiliriz. Bu dönemde açılan yeni eğitim ve öğretim
kurumlarının müfredatlarına baktığımız zaman, Arapça ve Farsça yerini korumakla
beraber, Batı dillerinden birisine de yer verilmiştir. Mesela 1838 tarihinde
açılan rüşdiyeler ile bunun dengi olan mekteb-i maarif-i adliye okulunun
programında, Arapça sarf ve nahiv ilmi ile Farsça ve Tuhfe-i Vehbi derslerinin
olduğu gözükmektedir. 1839 yılında açılan Mekteb-i Maarif-i Adliye’ye ilave
olarak, Fransızca gramer dersi de kondu. Yani Osmanlı Devleti gerek klasik
dönemde gerekse modernleşme döneminde Türkçenin dışında ikinci ve üçüncü bir
yabancı dil öğrenme geleneğini sürekli devam ettirmiştir.
Netice
itibari ile modern okulların açılmaya başlaması ile Arapça ve Farsçanın dışında
Fransızca da müfredata dâhil edilmiş oldu[8].
Eğitim
görmüş tüm Osmanlı yönetici ve aydınların temel formasyonu Arapça ve Farsça
olmuştur. Kültürlü bir Osmanlı efendisi için yabancı dil bilmek şart olmakla
birlikte geçerli diller Arapça ve Farsçadır[9].
Arapça ve Farsça dışında Batı dillerinden en çok kullanılan dil Fransızcadır. Tanzimat
sonrası Osmanlı memurları içerisinde 2-3 dil bilenlerin sayısı çok büyük bir
grubu oluşturmaktadır. Bu durum hem Anadolu hem de Rumeli eyaletleri için
geçerlidir[10].
Kaynakça
Akyüz,
Yahya, Türk Eğitim Tarihi, Kültür
Koleji Yayınları, İstanbul, 1993.
Balcı,
Sezai, “Osmanlı Devletinde Modernleşme Girişimlerine Bir Örnek: Lisan Mektebi”,
Tarih Araştırmaları Dergisi, C.
XXVII, S. 44, Ankara, 2008.
Balcı, Sezai, Osmanlı
Devleti’nde Tercümanlık ve Babıâli Tercüme Odası, Ankara
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara
2007.
Çanakçı,
Ahmet Ali, “Bir Eğitimci Olarak İmam Birgivî”, Balıkesirli Bir İslam Âlimi İmam Birgivî, C. 1, Balıkesir
Belediyesi Yayınları, Balıkesir, 2019.
Çetkin,
Muhammet, “İmam Birgivî ve Arap Dilindeki Yeri”, Balıkesirli Bir İslam Âlimi İmam Birgivî, C. 3, Balıkesir
Belediyesi Yayınları, Balıkesir, 2019.
Ergin,
Osman Nuri, Türk Maarif Tarihi,
İstanbul, 1977.
Kocabaş,
Savaş, “İmam Birgivî’nin “İnaye” Üzerine Yazdığı “Ta’likât” Kitabındaki Yöntemi
ve Fıkhî-Usûlî Yaklaşımları”, Balıkesirli
Bir İslam Âlimi İmam Birgivî, C. 1, Balıkesir Belediyesi Yayınları,
Balıkesir, 2019.
Ortaylı,
İlber, Batılılaşma Yolunda, Merkez
Kitaplar, İstanbul, 2007.
Özkan,
Mehmet, “İmam Birgivî’nin (929-981/1523-1573) Fıkıh İlmindeki Yeri”, Balıkesirli Bir İslam Âlimi İmam Birgivî,
C. 1, Balıkesir Belediyesi Yayınları, Balıkesir, 2019, s. 169, 174.
Özkan, Selim Hilmi Özkan, “Osmanlı Devleti’nde Yabancı
Dil Eğitimi”, Turkish Studies, S. 16, Volume 5/3, Summer, 2010, ss. 1783-1800.
* Bu çalışma Turkish Studies Dergisinin 16(5/3)
sayısında yayınlanan “Osmanlı Devletinde Yabancı Dil Eğitimi” makalesinin Nihayet
dergisi için yeni ilaveler ile yeniden kaleme alınmış halidir. (Selim
Hilmi Özkan, “Osmanlı Devleti’nde Yabancı Dil Eğitimi”, Turkish
Studies, S. 16, Volume 5/3, Summer, 2010, ss. 1783-1800)
[1] Bu çalışmamızda Dil öğretimi ve
ikinci bir dili kullanma becerisi olarak İmam Birgivî’yi örnek şahsiyet olarak
seçtik. Buna benze birçok örnek şahsiyet sıralayabiliriz.
[2] Savaş Kocabaş, “İmam Birgivî’nin
“İnaye” Üzerine Yazdığı “Ta’likât” Kitabındaki Yöntemi ve Fıkhî-Usûlî
Yaklaşımları”, Balıkesirli Bir İslam
Âlimi İmam Birgivî, C. 1, Balıkesir Belediyesi Yayınları, Balıkesir, 2019,
s. 135.
[3] Ahmet Ali Çanakçı, “Bir Eğitimci
Olarak İmam Birgivî”, Balıkesirli Bir
İslam Âlimi İmam Birgivî, C. 1, Balıkesir Belediyesi Yayınları, Balıkesir,
2019, s. 586.
[4] Mehmet Özkan, “İmam Birgivî’nin
(929-981/1523-1573) Fıkıh İlmindeki Yeri”, Balıkesirli
Bir İslam Âlimi İmam Birgivî, C. 1, Balıkesir Belediyesi Yayınları,
Balıkesir, 2019, s. 169, 174.
[5] Muhammet Çetkin, “İmam Birgivî ve
Arap Dilindeki Yeri”, Balıkesirli Bir
İslam Âlimi İmam Birgivî, C. 3, Balıkesir Belediyesi Yayınları, Balıkesir,
2019, s. 221, 223.
[6] Osman Nuri Ergin, Türk Maarif Tarihi, İstanbul, 1977, s.
155.
[7] Sezai Balcı, Osmanlı Devleti’nde Tercümanlık ve Babıâli Tercüme Odası, Ankara
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara
2007, s. 92.
[8] Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, Kültür Koleji Yayınları, İstanbul 1993, s. 130.
[9] Sezai Balcı, “Osmanlı Devletinde
Modernleşme Girişimlerine Bir Örnek: Lisan Mektebi”, Tarih Araştırmaları Dergisi, C. XXVII, S. 44, Ankara, 2008, s. 81.
[10] İlber Ortaylı, Batılılaşma Yolunda, Merkez Kitaplar,
İstanbul, 2007, s. 73.