Modernleşmenin getirdiği değişim ve dönüşüm son
yıllarda hiç olmadığından daha fazla toplum ve millet hayatını etkilemektedir. Bilhassa
son iki yüz yıldır Batı Medeniyeti bu dönüşümde kendine daha fazla yer
bulmuştur. Bu süreçte Batı Medeniyetinin oluşturduğu kültür ve dünya algısının sınır
tanımaz bir şekilde tüm dünyaya yayılması milli kültürler üzerinde bir takım olumsuz
etkiler de bırakmıştır.[1] Tabi ki bir o kadar da milli kültürleri tehdit etmektedir.
Acaba bu tehditle birlikte Huntigton’ın ifadesi ile bir medeniyetler çatışması mı
yaşanmaktadır? Bu konu çok tartışmalı da olsa, günümüz dünyasında kendini her
alanda hissettiren medeniyetler arasındaki büyük çatışmanın, gelecekte kültürel
alanda etkisini daha fazla hissettireceğini söyleyebiliriz. Bu durum çok hızlı
ve acımasız bir şekilde kültürel değişmeleri de beraberinde getirmektedir. Kültürde
değişme zaman ve mekân sınırları içerisinde farklı olmakla birlikte
kaçınılmazdır. Kültür değişmeleri kaçınılmaz olduğuna göre bu nasıl olmalıdır?
Barlett’in ortaya koymaya çalıştığı iktibas yöntemi mi? Yoksa kültürlerin
birbirleriyle karışması ve etkileşimi şeklinde mi? Olmalıdır.[2] Elbette burada bu sorunun cevabını aramak konumuzun
sınırlarını aşmaktadır. Fakat hakikat olan kültür değişmelerinin sürekliliğidir.
Kültür değişmelerine bir de modernleşme ve çağımızın baş döndüren gelişmeleri
ilave edilince durum daha da karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hal almaktadır. O
zaman kısa ve net cevap vermek gerekirse kültür değişmelerinin olumlu/başarılı
veya istendik yönde olması için bir ihtiyaca binaen ortaya çıkması
gerekmektedir. Bu ihtiyacın karşılanması için düşünülen unsurun isabetle tayin
edilmesine bağlıdır ki bu da çok güçtür[3]. Fakat bize ve topluma düşen bu sorunun cevabını
toplumun beklentileri doğrultusunda bulabilmektir. Bir toplumda değişiklikler
olduğu zaman bazı fertlerin veya grupların arzu ve ihtiyaçları kendi kültürleri
tarafından karşılanmayabilir. Bu durumda daha iyi ve mücehhez görünen yabancı
bir kültür ile karşılaşılmış ise toplumda huzursuzluk ve memnuniyetsizlik
ortaya çıkabilir. İşte o zaman fert ve toplumda daha iyi görünün kültürün
kabulü yönünde bir irade kendini gösterir. Bunun sonucunda da kültürel değişme
kaçınılmaz olur.[4]
Bu izahattan
sonra gelelim bizim kültür havzamızdaki değişmelere. Millet olarak bizim
kültürümüzün çok güçlü ve zengin olduğu birçok sosyolog ve bilim insanı
tarafından ortaya konmuştur. Bu zenginlik Türk Milletinin tarih içerisinde
birçok kültür, ırk, din, medeniyet ile karşılaşmasından ileri gelmektedir. Türk
Milleti gitmiş olduğu her coğrafyaya çeşitli kültür ve medeniyet unsurları
bıraktığı gibi oralardan da kendisine yeni kültürel ögeler almıştır. Bu nedenle
Türk Milli Kültürü değişime çok açık bir kültür olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türkler ilk defa bozkır kültür
havzasından çıktıktan sonra İslam dini ile müşerref olmuşlar ve çok büyük bir
kültür ve medeniyet değişimi ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu değişimi çok
kısa sürede benimseyen Türk Milleti bu yeni medeniyet havzasında kendine has
bir mimari, sanat, edebiyat ve yaşam tarzı ortaya çıkarmıştır. Bu dönemde
egemen olduğu her yerde Asya’dan-Avrupa’ya hatta Afrika’ya kadar medeniyetin
zirvesini yaşamıştır. Bu coğrafyalarda kendine özgü bir tarz geliştiren
Selçuklu ve Osmanlı kültürü toplum tarafından çok büyük bir oranda kabul de
görmüştür. Yani kültürel değişmeler olağan ve beklenen şeklinde
gerçekleşmiştir.
Türk Milleti
ikinci olarak Batı Kültür ve Medeniyet havzasında değişim ile karşı karşıya
kalmıştır. Yaklaşık iki yüz yıldır bu değişimin sancılarını yaşamaktadır. Türk Milletinin
Batı Medeniyet ve kültür havzası ile teması birincisi kadar kolay olmamıştır. Çünkü
medeniyetimiz ve kültürümüz acımasız ve sınır tanımaz bir şekilde yükselen bir
medeniyet ile karşı karşıya kalmıştır. Bugün kültür değişmelerinin,
teknolojinin getirdiği imkânlarla birlikte, Batı Medeniyetinin tesiri altında
tarihin hiçbir devrinde görülmeyen âlemşümul bir şekilde gerçekleşmiş olması
başta bizim kültürümüz olmak üzere kültürleri savunmasız bırakmaktadır[5]. Bunun sonucu yükselen Batı Medeniyeti karşısında
düşen sadece medeniyetimiz olmamış milli kültürümüz de savunmasız kalmıştır. Hala
bunun etkisi kendini her alanda göstermektedir. Çünkü yükselen Batı Medeniyeti
karşısında değişim beklenen düzeyde gerçekleşmemiştir. Değişim ve dönüşüm
olmadığı gibi değişimin nasıl olacağı konusunda aydınlar ve devlet adamları bir
ortak noktada da birleşememişlerdir
Kültür
değişmeleri o kadar hızlı yaşanmaya başlandı ki; ikinci değişimin izleri
silinmeden milletimiz hatta diğer milletler bir anda üçüncü değişim ile karşı
karşıya kaldı. Bu son değişim hepsinden farklı bir şekilde ilerlemektedir. Teknolojik
imkânlar ve modernleşmenin tam anlamı ile kavranamaması ile birlikte bu
değişimin hızı ve etkisi toplumların her kesiminde kendini acımasız bir şekilde
hissettirmektedir. Modernleşme ve modernleşmenin getirdiği algı, toplum
üzerinde bıraktığı izler yeniden ele alınmadığı takdirde gelecek kuşaklar çok
daha fazla ve orantısız bir şekilde kültürel değişmeler karşısında tehdit
altında kalacaktır. Bu tehdidi ortadan kaldırabilmek için modernleşmeyi
reddetmek yerine onu kontrol etmenin yollarını aramak gerekir. Çünkü
modernleşme karşısında ne yapılacağı her zaman tartışmalı olmuştur. Bu anlamda
teknolojik gelişmeleri başıboş bırakmak toplum için olumsuz sonuçlar doğurur.
Bunun için teknolojinin istenmeyen sonuçlarına karşı toplumsal bir refleksle
hareket edilmelidir. Çünkü bu durum kültürün direnme göçü ile orantılıdır[6].
[1] Yaşar Kaya, “Kültür Değişmeleri: Milli Kültüre Karşı
Takınılan Tavrın Değişmelere Tesiri”, Türkiye
Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. 6, S. 3, s. 192.
[2] F. C. Barlett, Psychology
and Primitivr Culture, Cambridge University Press, 1923.
[3] Kaya, a.g.m.,
s. 195.
[4] Mümtaz Turhan, Kültür
Değişmeleri, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul,
1997, s. 48.
[5] Turhan, a.g.e.,
s. 31.
[6] Erol Güngör, Kültür
Değişmeleri ve Milliyetçilik, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1997, s. 27, 29.