Genelde Osmanlı eğitim sistemi özelde ise klasik dönem eğitim kurumlarında
yabancı dil eğitiminin yerini anlayabilmek için, Osmanlı eğitim müfredatını ve
medreselerde okutulan dersleri incelemek gerekmektedir. Osmanlılarda ilk
medrese 1331 tarihinde, Orhan Bey zamanında İznik’te açıldı. Bursa’nın fethi
ile birlikte Bursa’da da yeni bir medrese açıldı. Bundan sonra devletin sınırlarına
katılan yeni yerlerde medreseler açılmaya devam etti. Fatih dönemi, medrese ve
eğitim sisteminde yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Çünkü Fatih’in açmış olduğu
Sahn-ı Seman medreseleri hem derece hem de eğitim sistemi bakımından
diğerlerinden farklıydı. Fatih döneminde açılan bu medreselere ilave olarak
Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Süleymaniye adı ile açılan medreselerde,
“tıp”, “riyaziye” ve “darü’l-hadis” gibi yeni ihtisas bölümleri(fakülte)
oluşturuldu.
23 Eylül 2019 Pazartesi
20 Temmuz 2019 Cumartesi
Modernizm Karşısında Kültür Değişmeleri
Modernleşmenin getirdiği değişim ve dönüşüm son
yıllarda hiç olmadığından daha fazla toplum ve millet hayatını etkilemektedir. Bilhassa
son iki yüz yıldır Batı Medeniyeti bu dönüşümde kendine daha fazla yer
bulmuştur. Bu süreçte Batı Medeniyetinin oluşturduğu kültür ve dünya algısının sınır
tanımaz bir şekilde tüm dünyaya yayılması milli kültürler üzerinde bir takım olumsuz
etkiler de bırakmıştır.[1] Tabi ki bir o kadar da milli kültürleri tehdit etmektedir.
Acaba bu tehditle birlikte Huntigton’ın ifadesi ile bir medeniyetler çatışması mı
yaşanmaktadır? Bu konu çok tartışmalı da olsa, günümüz dünyasında kendini her
alanda hissettiren medeniyetler arasındaki büyük çatışmanın, gelecekte kültürel
alanda etkisini daha fazla hissettireceğini söyleyebiliriz. Bu durum çok hızlı
ve acımasız bir şekilde kültürel değişmeleri de beraberinde getirmektedir. Kültürde
değişme zaman ve mekân sınırları içerisinde farklı olmakla birlikte
kaçınılmazdır. Kültür değişmeleri kaçınılmaz olduğuna göre bu nasıl olmalıdır?
Barlett’in ortaya koymaya çalıştığı iktibas yöntemi mi? Yoksa kültürlerin
birbirleriyle karışması ve etkileşimi şeklinde mi? Olmalıdır.[2] Elbette burada bu sorunun cevabını aramak konumuzun
sınırlarını aşmaktadır. Fakat hakikat olan kültür değişmelerinin sürekliliğidir.
18 Temmuz 2019 Perşembe
Etrâk-ı bî idrâk Üzerinden Osmanlı’da Kimlik Tartışmaları
Osmanlı,
Türklük, milliyetçilik, çok kültürlülük, çok dillik gibi birçok konu son
zamanlarda tartışılmaktadır. Tartışılmaya da devam edecek gibi görünüyor.
Osmanlı Devleti
altı yüz yıldan fazla bir süre üç kıtada egemen olan resmi yazışmalarda
Türkçenin kullanıldığı, egemen kültürün Türk kültürü olduğu çok uluslu, çok
kültürlü, çok milletli bir cihan devleteydi. Bunun yanında farklı anlayışlara,
düşüncelere, kültürlere, dillere olabildiğince yaşam hakkı sunan bir devletti.
Bugün Saraybosna’dan Kosova’ya; Kosova’dan Halep’e; Şanlıurfa’dan Trablusgarp’a;
Edirne’den Batum’a Osmanlı’nın bıraktığı tarihi mirası gördüğümüz zaman
Osmanlı’nın yüksek bir kültür, özgün bir dünya görüşü, kendine has bir yaşam
stili geliştirdiğine müşahede edebiliyoruz. İstanbul ve Edirne cami
külliyeleri, Saraybosna Hüsrev Bey cami külliyesi, Konya Karapınar külliyesi,
Van’da İshak Paşa külliyesi ve daha birçok eserin Devlet-i Ali Osman’ın uzak
köşelerinde aynı anlayışın oluşturduğu özgün mekânlar olduğunu kavrıyorsunuz.
Böylece Macaristan’dan Yemen’e, Adriyatik’ten Kafkaslara kadar Osmanlı Kültürünün
oluşturduğu şaheserlere tanıklık etmiş oluyorsunuz. Bu eserler çok büyük bir
coğrafyada, Osmanlı kültürünün halk yaşamını şekillendiren çevrelerdir.
17 Temmuz 2019 Çarşamba
Neo Osmanlı mı? Ulus devlet mi?
14 Temmuz 2019 Pazar
Bir Seyahat Klasiği Daha Yok Olmak Üzere
Tarih boyunca yollar, yolcular ve kervanlar hep
önemini korumuştur. Hatta kervanlar kültürlerarası iletişimin en önemli
aktörlerinden birisi olmuşlardır. Bu kervanlar İslamiyet’in yayılmasında da
büyük öneme sahiptirler. Herhalde Tarih derslerinde Arap tüccarlar sayesinde
birçok kişinin İslamiyet ile şereflendiğini öğrenmişsinizdir. Son yıllarda her
tarafı saran sanal ve dijital dünyanın her şeyi bir kara delik gibi içine çektiği çağımızda, sanallaşma ve
dijitalleşmeye inat, yollar ve yolcular önemini korumaya devam etmektedir.
Viyana Önlerinde Muzaffer Bir Komutan: Merzifonlu Kara Mustafa Paşa
Osmanlı
Devleti için, XVII. yüzyıl bir önceki ve bir sonraki yüzyıla göre anlaşılması
ve sorunlara kalıcı çözümler bulunması en zor yüzyıllardan birisidir. Bir
önceki yüzyılda devlet doğuda, batıda ve denizlerde başarı üstüne başarı
kazanmıştır. Bu yüzyılın sonlarında yetişen devlet adamları ve toplum hep bu
başarı hikâyelerini dinlemişlerdir. Doğuda ve batıda devletin karşısına
çıkabilecek güç yoktur. Kuzeyden ise hiç ses çıkmamaktadır. Güney tamamen
Osmanlı egemenliğine ve himayesine alınmıştır. Bir sonraki yüzyılda ise
sorunlar açık seçik ortaya çıktığı için bunlara kalıcı çözümler bulunmaya
çalışılmıştır. Bu yüzyılda devlet içinde bulunduğu durumu kavrayıp Avrupa’nın
bir adım öne geçtiğini gördüğü için de politikasını ona göre geliştirmiştir. Fakat
XVII. yüzyılda sorunların nereden ve nasıl çıktığı anlaşılamadığı için ne olup
bittiği de tam olarak anlaşılamamıştır. Devlet hala kendini Avrupa’nın en iyisi
ve güçlüsü hissetmektedir. Fakat yüzyılın başından itibaren bu güç ve büyü
sarsılmıştır. İşte bunun için sorunlara çözüm bulmakta bir o kadar zor
olmuştur. Bu yüzyıl içerisinde karşılaşılan en büyük sorunlardan birisi de
devlet adamı bulma kıtlığıdır. İş başına gelenlerin çoğu ya sorunların
nedenlerini bilemiyorlar veya sorunların nedenlerini biliyorlar fakat saray
bürokrasisi ve çıkar gruplarının direnci ile karşılaşıp kalıcı çözümler ortaya
koyamıyorlardı. Kalıcı çözümler ortaya koymak için direnenler de ya makamını
kaybediyor veya bu direnci canı ile ödüyordu. Bu durum Köprülü Mehmet Paşa’nın 78 yaşında sadrazamlık makamına getirilmesine
kadar devam etti[1].
12 Haziran 2019 Çarşamba
Sancak Kasrı / Mehmet Paşa Köşkü
Yapım
tarihi tam belli olmayan ancak Davud Paşa Sarayı olarak adlandırdığımız alanda
Davut Paşa Sarayı ile aynı tarihlerde veya daha sonra buranın yeniden inşası
aşamasında Sultan III. Mehmed zamanında yeniden yapıldığı düşünülen hünkâr
kasrının kuzeybatısında Mehmed Paşa Köşkü olarak adlandırılan Sancak Köşkü yer
almaktadır. Bugün Otağ-ı Hümayun olarak adlandırılan Saray ve müştemilatı, XVII. yüzyıl
başlarından itibaren geniş bir alana yayılan pek çok yapıdan meydana
gelmekteydi. Bugün ise bu müştemilattan sadece Otağ-ı Hümayun ile birlikte Sancak
Köşkü denilen Mehmet Paşa Köşkü’nün harabesi ve çeşitli amaçlar için
kullanılan bazı yapı kalıntıları kalmıştır. Bu yapılar çeşme, su deposu,
fil ahırları, fırın, hamam, camii, hünkâr kasrı, sancak köşkü, kışla ve
Bizanslılardan kalma bir sarnıç ve dehlizlerden oluşmaktaydı. Sancak Köşkü veya diğer adıyla Mehmet Paşa Köşkü, bugünkü Yıldız Teknik Üniversitesi
Davutpaşa Kampüsü içerisinde bulunan en eski yapılardan birisidir.
Davut Paşa Sarayı / Otağ-ı Humayun
Yıldız
Teknik Üniversitesi Davud Paşa Kampüs alanı içerisinde bulunan Otağ-ı Hümayun
Fatih Sultan Mehmed ve II. Beyazid’e vezirlik yapan Davud Paşa tarafından
yaptırılmıştır. Daha sonra bir ara kullanılmayan bu alan Kanuni Sultan
döneminde yeniden inşa edilmiştir. Bu eser 2011 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından aslına uygun bir şekilde restore
edilmiştir.
Yapıldığı dönemde etrafında yer alan, duvarlarla
çevrili ağaçlarla kaplı çok geniş bir alana yayılan sarayı oluşturan irili
ufaklı çeşitli köşk, havuz, mescit, daire, hamam, hizmet binaları, ahır vb.
yapılar zamanla ortadan kalkmıştır. Davud Paşa Sarayı kompleksinin içinde yer
alan seferlerde padişahın konakladığı Hünkâr Kasrı, kaynaklarda Davud Paşa
Kasrı, Davud Paşa Sarayı, Taş Köşk, Taş Kasır, ya da Otağ-ı Hümâyun olarak
geçmektedir.
11 Haziran 2019 Salı
Orta Doğu'nun Değişmeyen Makûs Talihi
Orta Doğu, kültürlerin ve dinlerin kesişme noktasında bulunmaktadır. Bu
konumu itibari ile her devirde güç mücadelelerine sahne olduğu gibi şimdi daha
fazla olmaktadır. Bugün bölgenin stratejik konumu eskiye nazaran tamamen
farklılaşmış durumdadır. Nitekim yeni ittifak ilişkileri de bölge sınırlarını
aşan bir boyutta ortaya çıkmaktadır. Orta Doğu ile birlikte Türkiye’nin bulunduğu coğrafya, dünyanın en stratejik noktalarından
birsidir. Orta Doğu, Mackinder
tarafından ortaya atılan “Kara Hâkimiyet
Teorisi” ve Spykman tarafından ortaya atılan “Kenar Kuşak Teorisi” ve diğer bir takım dünya hâkimiyet
teorilerinin tam merkezinde yer almaktadır. Bu teorilere göre Orta Doğu’ya
hâkim olan devletler tüm dünyaya hâkim olabilmektedir. Yani Türkiye, Türk Dünyası ve Orta Doğu’ya hâkim olmak tüm dünyaya hâkim olmakla
eş değerdedir.
4 Haziran 2019 Salı
Tarihi Ahlat Şehri

Van Gölü'nün kenarında kurulmuş bulunan bu kadim şehir, Türklerin
Anadolu'ya girdikten sonra yerleştikleri ilk yerlerden birisidir. Tarih
kaynaklar ve tarihi eserler, bu şehrin Selçuklular ve İlk Türk Beylikleri
döneminde çok zengin, müreffeh ve nüfusunun çok fazla olduğunu işaret
etmektedir. Aynı zamanda Doğu ve Batı arasında önemli bir ticaret merkezi
konumunda olduğunu da göstermektedir. Bugün burada yaşayanların bıraktıkları
eserler başta olmak üzere miras olarak kalan Ahlat Mezar taşları şehrin önemi
ve kültürü hakkında bilgi verir. Ahlat Urartular’dan Osmanlılar’a kadar çeşitli
devlet ve hânedanların idaresinde kalmıştır. Şehrin en eski sakinleri olan
Urartular buraya Halads, Ermeniler Şaleat (Şaliat), Süryânîler Kelath, Araplar
Hılât, İranlılar ve Türkler ise Ahlat demişlerdir.
17 Mayıs 2019 Cuma
Taksim Topçu Kışlası
![]() |
Taksim Topçu Kışlası |
Tarihe
baktığımız zaman yüzlerce devlet, millet, ırk ve toplumun geldiğini
görebiliriz. Bunlardan bir kısmı yok olmuş, bir kısmı da yok olmakla karşı
karşıyadır. Bunun için her toplum varlığını ilelebet sürdürmek ister. O zaman
toplumların yok olmaması ve ilelebet devam edebilmeleri için ne yapmaları
gerekmektedir? Herhalde bu soruya verilecek en önemli cevaplardan birisi tarihi
değerlerimize sahip çıkmamız gerekir olabilir. Bunun için toplumları ayakta
tutan önemli hususlardan birisi olan tarihi değerlerimize sahip çıkmamız
gerekir. Tarihi değerlerini bugüne taşıyıp onu gelecek kuşaklara aktaran
toplumlar ayakta kalabileceklerdir. Tarihi miraslarını koruyamayan, hatta
onları bilinçli bir şekilde yok eden milletler ise gelecekte zor durumda
kalacaklardır.
16 Mayıs 2019 Perşembe
Osmanlı Venedik Ticaret Savaşı
![]() |
BOA, C.HR, 2827. |
II.
Viyana Kuşatması sonrası Osmanlı Devleti ile Kutsal İttifak arasında devam eden
savaş döneminde en büyük zararı Venedikli tüccarlar görmüştür. Savaş zamanında
Venedikli gemilerin Osmanlı limanlarına girmesi yasaklanmıştır. Bunun üzerine
Venedikli tüccarlara Osmanlı ile dost devletlerin bayrakları ile ticaret
yapmaya başlamışlardır. Venedikli tüccarlar başka devletlerin bayrakları ile
Osmanlı sularında ticaret yapmaya başlayınca, İstanbul kaimmakamından bu
şekilde Osmanlı sularına giren gemilerin malları ile müsadere edilmesi
istenmiştir. Osmanlı-Venedik ticareti
gerilerken bunun yerini İngiliz ve Hollanda tüccarları almıştır. Fransa'da
bundan yararlanmıştır.
Bu
tarihe kadar doğu ve batı arasındaki en büyük ticaret hacmine sahip
devletlerden birisi Venedik ve İtalyan şehir devletleri olmuştu. Venedik gerek
Selçuklu ve Bizans döneminde gerekse Osmanlı döneminde bu ayrıcalığını
korumuşsa da II. Viyana kuşatması sırasında kaybettiği itibarını bir daha elde
edememiştir. Bunun yerini İngiltere, Hollanda ve Fransa gibi sömürgeci ve
emperyalist devletler alacaktır. Zamanla Osmanlı coğrafyası ve Ortadoğu Rusya,
İngiltere, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere bir çok
devletin hakimiyet savaşlarına sahne olacaktır.
11 Mayıs 2019 Cumartesi
Osmanlı Kütüphanelerinde Ödünç Verme Uygulaması ve Bazı Sorunlar
Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi(BOA), Atik Şikayet, 28/15. |
Sadrazam Köprülüzade Ahmet Paşa
kütüphanesinden aldığı kitapları iade etmeden ölen Güzelhisari Ahmet adlı
kadının İstanbul'daki evi ve eşyalarının büyük bir titizlikle araştırılarak kitapların
bulunup teslim olunmasına dair İstanbul askeri kassamına evâhir-i 1109 tarihli
hüküm yazılmıştır. Başka bir belgede de bir daha kitap çıkarılmamaıs için hüküm yazılmıştır(Atik şikayet, 28/214).
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)