Van Gölü'nün kenarında kurulmuş bulunan bu kadim şehir, Türklerin
Anadolu'ya girdikten sonra yerleştikleri ilk yerlerden birisidir. Tarih
kaynaklar ve tarihi eserler, bu şehrin Selçuklular ve İlk Türk Beylikleri
döneminde çok zengin, müreffeh ve nüfusunun çok fazla olduğunu işaret
etmektedir. Aynı zamanda Doğu ve Batı arasında önemli bir ticaret merkezi
konumunda olduğunu da göstermektedir. Bugün burada yaşayanların bıraktıkları
eserler başta olmak üzere miras olarak kalan Ahlat Mezar taşları şehrin önemi
ve kültürü hakkında bilgi verir. Ahlat Urartular’dan Osmanlılar’a kadar çeşitli
devlet ve hânedanların idaresinde kalmıştır. Şehrin en eski sakinleri olan
Urartular buraya Halads, Ermeniler Şaleat (Şaliat), Süryânîler Kelath, Araplar
Hılât, İranlılar ve Türkler ise Ahlat demişlerdir.
Ahlat şehrinden kalan maddi kültür eserlerine baktığımız zaman,
Türklerin Anadolu'ya geldiklerinde yüksek bir yerleşik kültür geçmişine sahip
olduklarını bu şehirden kalan eserlerden anlayabiliriz. Çünkü Türklerin
Anadolu'ya girdikten sonra yerleştikleri ilk yerleşim yerlerinden birisi de
Ahlattır. Ortaçağın en önemli ilim, kültür ve ticaret merkezlerinden birisi
konumunda bulunan şehir maalesef Harzemşah hükümdarı Celaleddin Mengübirti
tarafından yağmalanmıştır. Çünkü Celaleddin Mengübirti Harzemşah tahtına
oturduktan kısa bir süre sonra Erzurum ve Erzincan gibi Doğu Anadolu ve Ahlat
üzerinde hak iddia etmeye başlamıştır. Selçuklular, Eyyubiler ve Harzemşahlar
arasında sıkışan bu güzelim şehir önce Harzemlerin daha sonra Moğolların
saldırısına direnememiştir. Celaleddin Harzemşah Alaaddin Keykubat'ın ısrarlı
barış çağrılarına kulak vermemiş ve Ahlat’ı şiddetli kışa rağmen sekiz ay
kuşatmıştır. Bu sürede açlıktan insanlar bir deri bir kemik kalmışlar, yiyecek
kedi ve köpek bile bulamaz olmuşlardı. Açlıktan bir deri bir kemik kalan oğlunu
babası tanıyamamıştır. Ahlat’a Celaleddin’in yaptığını Moğolların bile
yapmadığını kaynaklar yazar. O güzelim şehir Celaleddin Harzemşahın hırsı
yüzünden mahvolmuştur.
Selçuklular bölgeye hakim olduktan sonra Ahlat şehri bir nebze
olsun yaralarını sarabilmiştir. Çünkü Alaaddin Keykubat Ahlat’ı eski ününe
kavuşturmak için komutanlarından Kemaleddin Kamyar’ı görevlendirmiş ve doğunun
incisi Ahlat, 1232’nin baharında Selçuklu egemenliğine alındıktan sonra eski
ününe tekrar kavuşmuştur. Fakat bu sefer Moğollar akın akın Anadolu'ya
girmişler ve Ahlat şehrini de yağmalamışlardır. Bugün on binleri bulan Ahlat
mezar taşları önemli bir kültür hazinesidir. Anadolu'nun tapusu konumundadır.
Buralarda zamanında kimlerin yaşadığının ölümsüz tanıklarıdır. Ahlat tarihi
zenginliğinin yanı sıra Van Gölüne sınır olması nedeniyle önemli bir turizm
potansiyeli de vardır. Aynı zamanda Doğu ve Batı yönünde bir kavşak
noktasındadır. Kâtib Çelebi Ahlat’ın elma ve kaysısı meşhur bağlık bahçelik bir
şehir olduğunu kaydeder; 1655 yılında Ahlat’a uğrayan ve şehir hakkında geniş
bilgi veren Evliya Çelebi de Van gölünde tutulan balıkların Acem tüccarlarına
satıldığını ve elde edilen parayla da Van çevresinde görevli askerlerin
ulûfelerinin karşılandığını söyler[1].
[1] Faruk Sümer, “Ahlat”, DİA, C, 2, s. 19.