4 Haziran 2019 Salı

Tarihi Ahlat Şehri


Van Gölü'nün kenarında kurulmuş bulunan bu kadim şehir, Türklerin Anadolu'ya girdikten sonra yerleştikleri ilk yerlerden birisidir. Tarih kaynaklar ve tarihi eserler, bu şehrin Selçuklular ve İlk Türk Beylikleri döneminde çok zengin, müreffeh ve nüfusunun çok fazla olduğunu işaret etmektedir. Aynı zamanda Doğu ve Batı arasında önemli bir ticaret merkezi konumunda olduğunu da göstermektedir. Bugün burada yaşayanların bıraktıkları eserler başta olmak üzere miras olarak kalan Ahlat Mezar taşları şehrin önemi ve kültürü hakkında bilgi verir. Ahlat Urartular’dan Osmanlılar’a kadar çeşitli devlet ve hânedanların idaresinde kalmıştır. Şehrin en eski sakinleri olan Urartular buraya Halads, Ermeniler Şaleat (Şaliat), Süryânîler Kelath, Araplar Hılât, İranlılar ve Türkler ise Ahlat demişlerdir.

Ahlat şehrinden kalan maddi kültür eserlerine baktığımız zaman, Türklerin Anadolu'ya geldiklerinde yüksek bir yerleşik kültür geçmişine sahip olduklarını bu şehirden kalan eserlerden anlayabiliriz. Çünkü Türklerin Anadolu'ya girdikten sonra yerleştikleri ilk yerleşim yerlerinden birisi de Ahlattır. Ortaçağın en önemli ilim, kültür ve ticaret merkezlerinden birisi konumunda bulunan şehir maalesef Harzemşah hükümdarı Celaleddin Mengübirti tarafından yağmalanmıştır. Çünkü Celaleddin Mengübirti Harzemşah tahtına oturduktan kısa bir süre sonra Erzurum ve Erzincan gibi Doğu Anadolu ve Ahlat üzerinde hak iddia etmeye başlamıştır. Selçuklular, Eyyubiler ve Harzemşahlar arasında sıkışan bu güzelim şehir önce Harzemlerin daha sonra Moğolların saldırısına direnememiştir. Celaleddin Harzemşah Alaaddin Keykubat'ın ısrarlı barış çağrılarına kulak vermemiş ve Ahlat’ı şiddetli kışa rağmen sekiz ay kuşatmıştır. Bu sürede açlıktan insanlar bir deri bir kemik kalmışlar, yiyecek kedi ve köpek bile bulamaz olmuşlardı. Açlıktan bir deri bir kemik kalan oğlunu babası tanıyamamıştır. Ahlat’a Celaleddin’in yaptığını Moğolların bile yapmadığını kaynaklar yazar. O güzelim şehir Celaleddin Harzemşahın hırsı yüzünden mahvolmuştur.

Selçuklular bölgeye hakim olduktan sonra Ahlat şehri bir nebze olsun yaralarını sarabilmiştir. Çünkü Alaaddin Keykubat Ahlat’ı eski ününe kavuşturmak için komutanlarından Kemaleddin Kamyar’ı görevlendirmiş ve doğunun incisi Ahlat, 1232’nin baharında Selçuklu egemenliğine alındıktan sonra eski ününe tekrar kavuşmuştur. Fakat bu sefer Moğollar akın akın Anadolu'ya girmişler ve Ahlat şehrini de yağmalamışlardır. Bugün on binleri bulan Ahlat mezar taşları önemli bir kültür hazinesidir. Anadolu'nun tapusu konumundadır. Buralarda zamanında kimlerin yaşadığının ölümsüz tanıklarıdır. Ahlat tarihi zenginliğinin yanı sıra Van Gölüne sınır olması nedeniyle önemli bir turizm potansiyeli de vardır. Aynı zamanda Doğu ve Batı yönünde bir kavşak noktasındadır. Kâtib Çelebi Ahlat’ın elma ve kaysısı meşhur bağlık bahçelik bir şehir olduğunu kaydeder; 1655 yılında Ahlat’a uğrayan ve şehir hakkında geniş bilgi veren Evliya Çelebi de Van gölünde tutulan balıkların Acem tüccarlarına satıldığını ve elde edilen parayla da Van çevresinde görevli askerlerin ulûfelerinin karşılandığını söyler[1].


[1] Faruk Sümer, “Ahlat”, DİA, C, 2, s. 19.